1- Miras Nedir?
Miras, kelime anlamı olarak varis olunan şey kalıt anlamına gelmektedir. Miras, ölen kişinin yakınlarına bıraktığı para, taşınır ve taşınmaz bütün serveti ifade etmektedir. Miras içerisine miras bırakandan geriye kalan hak ve borçların tamamı girmektedir.
2- Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı)
Kişinin ölümünden sonra, miras üzerinde hak sahibi olan kişilerin belirlenmesi için mahkemeden veya noterlerden alınan belgeye mirasçılık belgesi (veraset ilamı) denilmektedir.
Kanun koyucu yasal mirasçıları, kan hısımları (altsoy, ana-baba, büyük ana ve büyük baba, evlilik dışı hısımlar), sağ kalan eş, evlatlık ve devlet olarak saymıştır. Kanunda sayılan, 4 grup yasal mirasçı bulunmaktadır. Altsoy, vefat eden kimsenin kanuni olarak tanımlanmış yasal mirasçısıdır. Kısacası miras bırakanın alt soyu varsa varsa diğerlerinin mirasçı olma hakları yoktur.
Veraset ilamını mirasçı olanlardan herhangi birinin talebi üzerinde noterden veya mahkemeden (Sulh Hukuk Mahkemesi) alabileceklerdir. Mirasçılık belgesi almak için mirasçılardan birini müracaat etmesi yeterlidir.
3- Muris Muvazası
Muris muvazaası, miras bırakanın sağlığında diğer mirasçıları, miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla mirasçılardan birine veya üçüncü bir kişiye yaptığı karşılıksız kazandırmalardır. Bu tür kazandırmalar, gerçeğe aykırı şekilde satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi gibi gösterilebilmektedir. Asıl amaç miras bırakanın mirasçılardan birine ya da üçüncü bir kişiye bırakmak istediği mallarını satış veya bir hizmet karşılığı olarak bırakmış gibi göstermek suretiyle tenkis davası açılmasının öne geçmektir. Mirasçıların mahfuz hisse (saklı pay) ihlal eden bu tür tasarruflar iptale konu olacaktır.
İzale-i Şuyu Davası, Şufa Hakkı Kullanımı
1- İzale-i Şuyu Nedir?
Medeni Kanunu 628’inci maddesine göre ortak mülkiyete konu bir malın ortaklar arasında tam olarak bölüştürülmesi mümkün değilse veya ortaklar bölüşme konusunda ortak bir iradeye sahip değilse izalei şuyu devreye girer. İzalei şuyu, kişilerin mal üzerindeki haklarının payları oranında aynen bölüştürülmesine verilen isimdir. Medeni Kanun’un 628. maddesine göre, malın mahkeme tarafından satışa çıkarılacağı ve satış bedelinin paydaşlar arasında bölüştürülebileceği düzenlenmiştir. İzalei şuyu davasında ortaklık hukuki olarak ortadan kalkar.
2- Şufa Hakkı
A- Kanunu Şufa Hakkı
Önalım hakkı, paylı mülkiyete konu bir taşınmazın satılması halinde, paydaşlara öncelikli satın alma hakkı tanıyan bir haktır. Paylı mülkiyette paydaşlardan biri payını üçüncü kişiye satış suretiyle devrederse diğer paydaşlardan herhangi biri Türk Medeni Kanunu 732’nci maddesinden doğan şufa hakkını kullanabilir. Şufa hakkı kullanımına ilişkin şartlar Kanununda belirtilmiştir.
Paylı mülkiyete tabi bir taşınmazda paydaşlardan biri payını üçüncü bir kişiye satarsa bunu öğrenen diğer paydaşlardan herhangi biri satışın bildirilmesinden itibaren, 3 ay içerisinde şufa hakkını kullanmak istediğini mahkemeden isteyebilir. Şufa hakkı kullanımında 3 ay ve her durumda 2 yıllık hak düşürücü süre vardır.
B- Sözleşmeden Doğan Şufa Hakkı ve Diğer Kanunlarda Şufa Hakkı
Kanunundan doğan şufa hakkı dışında sözleşmeden doğan önalım hakkı (Türk Medeni Kanunu 735 inci maddesinde ve Türk Borçlar Kanunu’nun 240 ıncı maddesi) ve sınırdaş tarımsal arazi malikinin önalım hakkını düzenleyen 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nda yer alan düzenlemeler mevcuttur.
Muhtesat Aidiyeti Davaları
Ortaklığın giderilmesi, kamulaştırma ve kimi zamanda tapu iptal ve tescil davalarında davaya konu olan taşınmaz üzerinde bulunan yapı ya da herhangi bir muhdesatın (ağaç vb) taşınmaz sahibine değil, kendisine ait olduğunu iddia eden kişi tarafından açılan dava muhdesatın aidiyetinin tespiti davası olarak adlandırılmaktadır.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin E.2019/5594, K.2021/4831 sayılı kararı;
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalılardan …, davalı DSİ ve davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Miras, miras hakkı ve mirasçılık belgesi hakkında Ankara Hukuk Bürosu olarak uzman ve tecrübeli ekimiz ile her zaman yanınızdayız. Detaylı bilgi almak için hemen bizimle iletişime geçin!
K A R A R
Davacı vekili, vekil edeninin tapulama harici alanda kalan yerlere, 3 katlı altı ambar üstü ev, ahır, wc, garaj, kümes ve bahçe yaptırdığını, bahçeye de meyve ağaçları diktiğini, DSİ´nin taşınmazın bulunduğu köyde Karkamış Barajı nedeniyle kamulaştırma yaptığını belirterek, dava konusu yerde vekil edeni tarafından yapılan/dikilen muhdesatların vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı DSİ vekili; dava konusu taşınmazın vekil edeni idare tarafından kamulaştırma işlemine konu olduğunu, davacının dava konusu taşınmazın maliki olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı Köy Tüzel Kişiliği, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, ilk hükümle, davanın kabulüne ve Kadastro Bilirkişisi … …´in 14.03.2013 tarihli raporuna ekli krokide gösterilen dava konusu 448,29 m² tapulama harici alanda yer alan ve Ziraat Mühendisi Bilirkişi …´ın 20.03.2013 tarihli bilirkişi raporunda yaş, cins ve adetleri belirlenen ağaçların davacı tarafından dikilip yetiştirildiğinin tespitine, dava konusu, Kadostro Bilirkişisi … …´in 14.03.2013 tarihli raporuna ekli krokide gösterilen 448,29 m² tapulama harici alanda yer alan ve A, B, C, D ve E harfleri ile gösterilen 3 katlı kargir ev, avlu ve bahçesinin davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine; hüküm, Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairenin 21.12.2016 tarihli ve 2016/17781 Esas, 2016/17305 Karar sayılı ilamı ile “…O halde Mahkemece, öncelikle az yukarıda açıklandığı şekilde, dava konusu taşınmazın tesciline esas belgeler (tapulama/kadastro tutanağı, mera, yaylak, kışlak kütüğü, Kadastro Mahkemesi dosyası) getirtilerek davaya konu muhdesatların üzerinde bulunduğu taşınmazın niteliği yöntemine uygun biçimde araştırılıp soruşturulmalı, harman yeri olup olmadığı duraksama olmaksızın belirlenmeli, taşınmazın belirlenecek niteliğine göre; davacının taşınmaz üzerindeki muhdesatlar yönünden dava hakkının bulunup bulunmadığı düşünülmeli, dava hakkının bulunduğu kabul edildiği takdirde; kamulaştırmaya ilişkin evraklar ve kroki de eklenerek, taşınmazın hangi kısmının kamulaştırmaya konu olduğu belirlenmeli, fen bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporu ve krokisindeki muhdesatlar, kamulaştırma krokisi ile çakıştırılarak, muhdesatların bulunduğu bölümün kamulaştırılıp kamulaştırılmadığı tespit edilmeli ve bu hususları gösterir rapor alınmalı, toplanan ve toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur…” gerekçesi ile bozulmuştur. Mahkemesince bozmaya uyma kararı verilerek yeniden yapılan yargılama neticesinde, davanın kısmen kabul, kısmen reddine, dava konusu 126 ada 318 parsel de kayıtlı, Kadastro Bilirkişisi … …´in 22.02.2019 tarihli raporuna ekli krokide G harfi ile gösterilen 45,89 m² tapulama harici alanda yer alan ve Ziraat Mühendisi Bilirkişi … …´in 11.04.2018 tarihli bilirkişi raporunda yaş, cins ve adetleri belirlenen;1 adet yaşları 25-30 arasında olan ceviz ağacı,1 adet yaşları 15-20 arasında olan yeni dünya ağacı, 1 adet yaşları 15-20 arasında olan kayısı ağacı,1 adet yaşları 8-12 arasında olan limon ağacının davacı tarafından dikilip yetiştirildiğinin tespitine, dava konusu Gaziantep ili Karkamış ilçesi Gürçay mahallesi 126 ada 318 parsel de kayıtlı, Kadastro Bilirkişisi … …´in 22.02.2019 tarihli raporuna ekli krokide D ve G harfleri ile gösterilen 3 katlı kargir ev, avlu ve bahçesinin bu kısımın yer aldığı toplam 94,25 m² tapulama harici alanda ki muhdesatların davacıya ait olduğunun tespitine, fazlaya dair talep edilen kısmın reddine, dava konusu Gaziantep ili Karkamış ilçesi Gürçay mahallesi 126 ada 318 parsel de kayıtlı, Kadastro Bilirkişisi … …´in 22.02.2019 tarihli raporuna ekli krokide E, F, H, I ve İ harfleri ile gösterilen toplam 354,04 m² yerin Harman Yeri olduğunun anlaşılması neticesinde iş bu yerler üzerindeki muhdesatların tespiti talebinin reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili, davalı … vekili ile … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava muhdesatın tespiti isteğine ilişkindir.
1.Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur (4721 s.lı TMK. mad. 684/1). Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde, üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyet kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere kalıcı yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer (TMK mad. 718). 22.12.1995 tarih ve 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da vurgulandığı gibi Eşya Hukukunda, muhdesattan, bir arazi üzerinde kalıcı yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe şeklinde dikilen ağaçları anlamak gerekir. Muhdesat, şahsi bir hak olup (TMK 722, 724, 729 m.ler), sahibine arazi mülkiyetinden ayrı bağımsız bir mülkiyet veya sınırlı bir ayni hak bahşetmez. Taşınmaz üzerindeki kalıcı yapı, ağaç gibi bütünleyici parça niteliğindeki muhdesatların taşınmazın arzından ayrı bir mülkiyetinin varlığından söz edilemez. Açıklanan bu ilke ve esaslara göre, kural olarak muhdesatın arz malikinden başkasına aidiyetinin tespiti istenemez.
Tespit davası, kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak da bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere, tespit davalarının görülebilmesi için güncel hukuki yararın bulunması (6100 s.lı HMK mad.106/2) ve dava sonuçlanıncaya kadar da güncelliğini kaybetmemesi gerekir. Tespit davaları eda davalarının öncüsüdür, bu nedenle eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmektedir. Hukuki yararın bulunması dava şartı olup, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebileceği gibi, hakim tarafından da re´sen gözetilir. Hukuki yararın bulunmadığının tespiti halinde davanın, dava şartı yokluğu gerekçesiyle usulden reddine karar verilmelidir (HMK mad.114/1-h, 115).
Öğretide ve Yargıtayın devamlılık gösteren uygulamalarında, taşınmaz hakkında derdest ortaklığın giderilmesi davasının, kentsel dönüşüm uygulamasının ya da kamulaştırma işleminin bulunması gibi istisnai durumlarda muhdesatın tespiti davasının açılmasında güncel hukuki yararın bulunduğu kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince; Mahkemece, bozma sonrası hükme esas alınan 22.02.2019 tarihli fen bilirkişi raporu uyarınca, D ve G harfli yerlerde kalan muhdesatların davacıya ait olduğunun tespitine karar verilmiş ise de, bu görüşe katılma olanağı bulunmamaktadır. Şöyle ki, bozma sonrası hükme esas alınan 22.02.2019 tarihli fen bilirkişi raporu ve eki kroki incelendiğinde, D ve G harfli yerlerin DSİ’nin irtifak hakkı ve kamulaştırma alanında kalmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda, az yukarıda da açıklandığı üzere, bu bölümler kamulaştırma/irtifak alanında kalmadığından, bu bölümler yönünden muhdesatın tespiti talebinin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
a) Davacı vekilinin 22.02.2019 tarihli fen bilirkişi raporunda F ve I harfi ile belirtilen yerlerdeki muhdesatların reddi talebinin temyizine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde, bozma sonrası hükme esas alınan 22.02.2019 tarihli fen bilirkişi raporu ve eki kroki incelendiğinde, F ve I harfli yerlerin DSİ’nin irtifak hakkı ve kamulaştırma alanında kalmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda, Mahkemece, F ve I harfli yerlere ilişkin olarak verilen ret kararı doğru olduğundan, davacı vekilinin bu kısımlara yönelik temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
b) Davacı vekilinin 22.02.2019 tarihli fen bilirkişi raporunda E, H ve İ harfi ile belirtilen yerlerdeki muhdesatların reddi talebine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde, 26.05.2004 tarihli ve 5177 sayılı Kanun´un 35. maddesi ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu´nun 19. maddesine eklenen ek fıkra hükmüne göre, başkası adına tapulu veya tapusuz bir taşınmazın kamulaştırılması halinde, taşınmazda malik olmayan ancak üzerindeki muhdesatı meydana getiren kişilere muhdesatın kamulaştırma bedelinin kendisine verilmesini sağlama amacıyla tespit davası açma hakkı tanınmış ise de, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki, kamuya ait mera, yaylak, kışlak, genel harman yeri, orman, aktif dere yatağı niteliğindeki taşınmazların özel mülkiyete konu olamayacakları, bu taşınmazların zilyetlikle edinilemeyecekleri, bu nedenle bu nitelikteki taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara da hukuki değer verilemeyeceği gözönünde bulundurulmalıdır.
Bunun yanında, talebin niteliği gözetilerek davacının talebinin bir yandan da mülkiyet hakkının ihlali açısından incelenmesi gerektiğinden (Anayasa Mahkemesinin 29.05.2019 tarihli ve 2016/58283 numaralı … başvurusu), davacının, Hazineye ait ve özel mülkiyete konu olamayacak bir taşınmazı kullanması sebebiyle haksız zilyet durumunda olduğu açık olmakla birlikte, mülkiyet hakkı sahibi davalı tarafça davacının taşınmazdan tahliyesi yoluna gidilip gidilmediğinin, ecrimisil bedeli tahsil ettirilip ettirilmediğinin, davacının ev ve havuz yaparak, ağaç dikerek ve yetiştirerek taşınmazı kullanması nedeniyle muhdesatların davacı yararına ekonomik bir değerinin bulunduğundan, ağaçlar yönünden davacının Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında korunmaya değer bir menfaatinin bulunup bulunmadığı, yapılan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıyıp taşımadığı, müdahalede kamu yararına dayalı bir amaç olup olmadığı hususları yanında davacının mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi, bu değerlendirmede ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğunun gözetilmesi, özellikle kamusal makamların tutum ve davranışlarının inceleme konusu yapılması, olayın gelişiminde kamu makamlarının edilgen tutumu sebebiyle bütün zarara tek başına davacının katlanması sonucuna yol açılıp açılmayacağının, şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yükleyip yüklemeyeceğinin, davacının mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin davacı aleyhine bozulup bozulmadığının ve müdahalenin ölçülü olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Somut olaya gelince; Mahkemece davacının tespitini istediği bir kısım muhdesatların harman yeri niteliğinde olan 126 ada 318 parsel sayılı taşınmazda kaldığı gerekçesi ile bu kısımlara yönelik davanın reddine karar verilmiş olması doğru görülmemiştir. Şöyle ki, az yukarıda bahsedilen açıklamalar ışığında, Devletin hüküm ve tasarrufunda olan bu taşınmazlar üzerinde meydana getirilen muhdesatlara hukuken değer verilemeyeceği hususu dikkate alınırken, mülkiyet hakkının ihlali ve davalı mülkiyet sahibi Hazinenin davacıları meşru bir beklenti içerisine sokup sokmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. O halde, Mahkemece yapılacak iş, hükme esas alınan 22.02.2019 tarihli fen bilirkişi raporu ve ekinde gösterilen ve DSİ’nin irtifak/kamulaştırma alanında kaldığı belirtilen, E, H ve İ harfleri ile harman yeri niteliğindeki taşınmazda yer alan muhdesatlarda, dava tarihinden önce ya da sonra dikildiğinin tespiti açısından H harfi ile gösterilen yerde kalan ağaçların yaşları da, tereddüte mahal bırakılmayacak şekilde tespit edilerek, özellikle yukarıda yazılı mülkiyet hakkının ihlali bakımından inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılarak, davalı mülkiyet sahibi Hazinenin, davacının bu haksız kullanımına karşı suskunluk ve eylemsizliği var ise bunun davacıları meşru bir beklenti içerisine sokup sokmadığı konusunda, Mahkeme görüşünün ortaya konulması, ağaçların yaşlarına göre dava tarihinden sonra dikilenlerin tespit edilmesi, ondan sonra toplanan ve/veya toplanacak tüm delillerin sonucuna göre bir hüküm verilmesi olmalıdır. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, eksik araştırma ve soruşturma ile yazılı şekilde hüküm verilmesi usul ve Yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
3.Davalı DSİ vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde,
Kural olarak, taşınmaz üzerindeki muhdesatın tespiti davalarında husumetin muhdesatın bulunduğu taşınmaz maliki ya da maliklerine yöneltilmesi zorunludur. Ne var ki, davacı taraf taşınmaz maliki olmayan, kamulaştırma işlemini yapan DSİ Genel Müdürlüğü´nü de hasım göstererek dava açmıştır. Aleyhine dava açılan DSİ Genel Müdürlüğü davanın açılmasına sebep olacak bir eylemde de bulunmamıştır. Hal böyle olunca, Mahkemece davalı olarak gösterilen DSİ Genel Müdürlüğüne karşı açılan davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, davalı DSİ yönünden de davanın esasına girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
SONUÇ: Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları (1) sayılı bentte, davacılar vekilinin temyiz itirazları (2-b) sayılı bentte, davalı DSİ vekilinin temyiz itirazları (3) sayılı bentte açıklanan nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK´nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının (2-a) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK´un 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine, 08.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.